Aşk, herkesin hayatında olan çok canlı bir duygudur. Ama bazen bir insana tüm hayatı boyunca eşlik eder, bazen de iz bırakmadan geçer. Bilim adamları uzun zamandır bu duyguların nedenini anlamaya çalışıyorlar, oluşum mekanizmasını anlıyorlar.
Bugün birçok psikolog aşkı birkaç bileşene ayırıyor: aşık olmak, tutku veya gerçek aşk. Birincisi gençlikte ortaya çıkar, canlı izlenimlerle karakterize edilir, fiziksel tezahürler taşımayabilir, eşin idealleştirilmesi, nitelikleri ortaya çıkar. Tutku daha çok cinsel çekim ile ilişkilidir, dokunsal temaslara dayanır, çift birbirlerinin kollarında olmayı hayal eder. Daha olgun bir duygudur, ama aynı zamanda kaybolabilir. Aşk, her geçen yıl güçlenen, dönüşen ve derinleşen insanların etkileşimidir. Aşk sadece bir görüntüye bağlılık değil, aynı zamanda gerçek bir insanla duygusal bir bağdır.
aşk kimyadır
İnsanlar bir araya geldiğinde, aşık olmayı tetikleyen kimyasal bir süreç gerçekleşir. Belirli bir tip, bir kişinin kokusu bu süreci provoke edebilir. Desteklenirse, uyarılırsa artar. Tutku ve aşk bu şekilde ortaya çıkar, ancak bunlar gerçek aşkın ilk aşamasıdır. Önce fiziksel beden devreye girer, sonra beyin müdahale eder, bir kişinin analizi ilişkinin devam etmesine veya her şeyin sona ermesine izin verebilir.
İlk birkaç ayda, vücudun hislerini kontrol etmek çok zordur. Sadece bir ortağa yakın olma arzusu değil, aynı zamanda kolaylık, bir şeyler yapma, bir şeyler başarma arzusu da vardır. Duygusal arka plan artar, işler kolay ve basittir. Aşıklarda böyle bir durum birkaç yıl sürebilir. Çift birbirlerini her gün göremediğinde özellikle güçlüdür, sıkılmayı başarır, bu da genel bir enerji dalgalanmasını yoğunlaştırır.
Aşık olmak ve tutku, bir kişinin kusurlarının çoğuna gözlerinizi kapatmanıza izin verir. Bu duygular mevcut olduğunda, mantığın sesi pek duyulmaz. İnsanların günlük yaşamda uyum bulmalarına ve ilişkileri geliştirmelerine yardımcı olan “gül renkli gözlükler” vardır. Ama yavaş yavaş bu geçer ve gerçek ortaya çıkar.
Aşk iki kalbin atmasıdır
Bir çift illüzyonlarının kaybını sakince yaşarsa, ortaya çıkan zorluklardan korkmazlarsa ilişki dönüşmeye başlar. Küçük bir aşık olma krizinden, sadece hormonlara değil, derin bir birlik oluşmaya başlar. Bu zamanda, insanlar sadece günlük yaşama uyum sağlamakla kalmaz, aynı zamanda birbirlerine saygı duymayı, takdir etmeyi, desteklemeyi öğrenirler. İlişkiler hassasiyet, neşe ve bağlılıkla doludur.
Kafadaki aşk, insanların çocuklarını doğru yetiştirmelerini, birlikte hayal kurmalarını, planlar yapmalarını ve hedeflere ulaşmalarını sağlar. Bir çiftteki her biri yakın insanların desteği haline gelir, tek bir etkileşim alanı yaratılır. Ve ancak tüm bunları inşa ettikten sonra, uzun yıllar sonra gerçek aşk gelişir. Aşık gibi görünmüyor, daha değerli, parlak, dolu ama aynı zamanda sakin ve makul.
Seven insanlar ayrılamayan yarılar haline gelirler. Birbirlerini kabul ederler, eşlerine hayranlık duyarlar ve aynı zamanda incitmemeye çalışırlar. Uzun bir adaptasyondan sonra tek bir bütün ortaya çıkıyor. Ve bu artık sadece kafada değil, hem hormonların hem de beynin bir simbiyozudur.